Share This Article
Beşiktaş’ın çiçeği burnunda teknik direktörü Sergen Yalçın, 2-0’lık Alanyaspor mağlubiyeti sonrasındaki açıklamalarında takımının istek, arzu ve iştah alanlarındaki yetersizliğine dikkat çekerken milli ara sonrası daha iyi olacaklarının sözünü veriyor ve söylenmesi gereken en kritik şeyi söylemeyi ihmal etmeden geceyi tamamlamıyordu: “Çok zamana ihtiyacımız var.”
Beşiktaş’ın Sergen Yalçın ile anlaştığını gördüğüm zaman heyecanıma yenik düştüğümü itiraf etmeliyim çünkü artık kulübede net eksikleri realist bir şekilde dile getirebilecek, kadro içerisindeki uyumsuzluğa cesur hamlelerle çözüm bulmaya teşebbüs edecek, kredisi ve hareket alanı daha geniş bir isim olacaktı. Serdal Adalı’nın ifadesiyle Solskjaer ‘fazla iyi bir insandı’ ve bazı dokunuşlar yapabilmek için yeterli kredisi -ve belki de cesareti yoktu. Kulüp idaresinin ciddiyetten ve kurumsallıktan uzak olduğunu farkında olan Beşiktaş kadrosunun artık tam anlamıyla bu kararlılıkla yüzleşmeye ihtiyacı vardı. Sergen Yalçın’ın ilk saha içi dokunuşu Beşiktaş’ı 3 merkezli bir oyuna çevirip Rafa Silva’yı pek çok kez önerdiğim şekilde kenara atmasıydı. Parıltısı sadece ‘an’larla sınırlı, topsuz oyundaki çalışkanlığına geçer not vermekte zorlanacağımız Rafa Silva’nın bugün itibariyle ideal bir kanat oyuncusu (özellikle de sağ kanat) olduğunu söylemek zor, aslında bir numaralı hücum opsiyonunu en efektif olduğu bölgeden uzaklaştırmak birçoğuna mantıklı da gelmeyebilir ancak bu taktiksel hamlenin çok temelde iki geçerli sebebi var; Beşiktaş’ın bir 6/8 daha ekleyip oyun kurulumunda ve merkez savunmasında daha sağlam gözükebilme ihtimalinin artması ve Orkun Kökçü’nün rakip kaleye yaklaşarak şut tehdidini aktif hale getirebilmesi. Nitekim bu iki konuda da Beşiktaş’ın kıpırdandığını gördük. Burada beni şaşırtan tek detay, Ndidi’nin partneri olarak Kartal Kayra’nın Demir Ege’nin önünde tercih edilmesiydi.
Beşiktaş merkezdeki pas kanallarını kapatmak üzere çoğu zaman 5-4-1 veya 5-3-2 şeklinde dizildiğini gördüğümüz Alanyaspor’un orta bloktaki kilidini kırmakta çok zorlandı ve bu durum sağlıklı bir topa sahip olma oyununun oynanmasının önüne geçti. Merkezde Kartal’ın yanındaki çift pivot olarak gözüken Ndidi, rakip yarı sahada konumlanan Orkun ve merkezleşen sol açık Muci birebir baskı yediği sekanslarda hareketsiz kaldıkları için Beşiktaş hem topu rakip yarı sahaya taşıyamadı, hem de Abraham’a sık sık uzun vurmak zorunda kaldı. Bu dakikalarda artan uzun top kaynaklı top kaybı sayıları Beşiktaş’ı alternatif bir oyun kurma şablonuna yöneltti; Kartal’ın derin oyun kurucu olarak iki stoperin bazen ortasına bazen de sağına geçtiği sekanslarda Beşiktaş’ın hücumdaki tamamlayıcı parçaları bekleri oldu ve Beşiktaş 3-2-5’i beklerini hücuma çıkartarak oluşturmak istedi. Ancak bu oyunu oynayabilecek personel eksiği denemenin ilk anında göze çarptı.

Beşiktaş’ın maç genelindeki pozisyonlarının tamamını bireysel becerisiyle üreten Jurasek, özellikle sert ortalarıyla hücumda fark yaratabileceğini gösterse de Svensson için aynı cümleleri kurmamız zor. İlk yarıda bir sakatlık pozisyonu esnasında kameraların Sergen Yalçın ve sağ kanatta topla buluşmakta zorlanan Rafa Silva’yı çektiğini gördük. Sergen Yalçın’ın vücut dilinden anladığım ve dudak okumalarından çıkarttığım kadarıyla Rafa’nın oyun kurulum esnasında merkeze yaklaşmamasını, sağ kanatta kalmasını talep ediyordu. Bu durum Rafa’nın 1v1 kalacağı pozisyonlarda hızı ve top taşıma becerisiyle Beşiktaş’ı rakip kaleye götürmesine yönelik bir taktikti ve Svensson’un koridoru tek başına domine edemeyeceğini farkında olarak sağ kanatta 2 kişi olma isteğiyle gelişti. Nitekim Beşiktaş’ın özellikle ilk yarıda toplu oyunda rakip ceza sahasında topla buluşma sayıları yakın tarihin de en kötü verilerinden birini ortaya çıkarttı.
Ole Gunnar Solskjaer’e saha içinden yöneltilen eleştirilerin başında ön alandaki baskının şiddetini düşük tutması, daha beklemeye yönelik bir şablon ortaya çıkartması ve hatları kendi kalesine yakın tutması geliyordu. Ancak bunun aslında çok mantıksız olmadığını, Beşiktaş’ın mevcut şartlarından dolayı gelişen bir durum olduğunu ve Eyüpspor maçındaki baskı oyununun sürdürülebilir olmadığını Alanyaspor deplasmanında görmüş olduk, ilerleyen dönemde görmeye de devam edeceğiz. Ön alan baskısı yapabilmeniz için buna yönelik bir kadro kurmanız gerekir; savunma hattınızın orta sahaya yaklaşabilmesi, rakip 3’lü oynuyorsa beklerinizden en az birinin kanat beklerle eşleşebilmesi ve kanatlarınızdan en az birinin stoperlere çıkabilmesi bir zorunluluktur. Ön alan baskısı, pozisyon bilgisi ve fizikselliğin harmanlandığı bir oyun metodudur ve press oyunun futbol kültüründeki öncülerinden Ralf Rangnick, yüzde yüz yapılmayan bir baskı şablonunun takıma avantajdan çok dezavantaj getireceğini söyler. Tiago Djalo’nun penaltıya sebebiyet verdiği pozisyonda aslında Beşiktaş için de çıkartılacak çok ders var; maç içerisinde Rafa Silva ile kanatları değiştiren Muci, beraber oynadığı kanat bek Yusuf’u ve derine gelen Hwang’ı pas açısı kapatarak kontrol etmeye çalışırken topla oynayan stopere çok geniş bir alan ve zaman kalıyor. Tammy Abraham topa baskı yapmakta gecikirken asıl problem yine bek savunmasında doğuyor. Svensson şayet öndeki presse katılma frekansı yüksek bir oyuncu olsaydı, Beşiktaş’ın Muci’yi de topla oynayan stopere çıkartma imkanı doğar ve atılan uzun pasın kalitesini düşürülebilirdi. Beşiktaş’ın ilerleyen dönemde topsuz oyunu gelişim gösterecektir, Sergen Yalçın bu konunun üzerinde durmayı ve düşünmeyi seven bir teknik direktör ancak mevcut şartlarda press yapmanın sonuca yönelik bir karar olmadığını görmemiz acı da olsa güzel.

Beşiktaş’ın dün ilk yarıdaki hareketsiz görüntüsü artık kronikleşen bir problem haline geldi. Beşiktaş 3 merkezle oynamaya devam edecekse muhakkak bir orta saha oyuncusuna ihtiyaç var. Ndidi 6 numarada oyun şekillendirebilen bir oyuncu değil, dolayısıyla Nijeryalı oyuncu oyun kurulumuna yük getirdiği gerekçesiyle defansif bir 8 olarak düşünülüyorsa bir pasör 6 numaraya, kesici bir 6 düşünülüyorsa da iki ceza sahası arasında gidip gelebilen, Gedson türünde bir oyuncuya ihtiyaç var. İlerleyen dönemde El Bilal Toure’nin transfer edilecek pozisyon hazırlayan kanat oyuncusunun ters kanadında, Jurasek’in önünde oynayan bir forvet olarak forma giydiğini, hatta belki de Abraham’dan dakika çaldığını görebiliriz çünkü Beşiktaş’a direkt hareket ve ‘kaos’ katıyor. Bu ihtiyaç duyulan bir detay.
Sonuç olarak Beşiktaş’ın Alanya’daki mağlubiyeti, ligdeki hata payının minimuma indiği iklimde bir nevi ‘havlu atmak’ anlamına geliyor. Bu durum aslında bir yandan olumlu, bir yandan da olumsuz bir durum. Olumsuz kısmı; Beşiktaş bu yaz da mevcut kadro üzerine ciddi para harcadı ve büyük umutlarla girilen sezon henüz sonbahara girmeden bitmiş oldu. Olumlu tarafı; Beşiktaş’ın şampiyonluk baskısı altında kalmadan yeniden yapılandığı, önce oyuncu göndermeye odaklandığı ve bir sonraki sezona artı olarak taşıyabileceği futbol öğelerini bulmaya ihtiyacı var; bunları baskının hafiflediği bir ortamda yapabilirsiniz. Sergen Yalçın’a oyun prensibi oturtabilmesi için ciddi bir zaman gerekiyor; tıpkı Ole’ye gerektiği gibi.