Share This Article
Beşiktaş adına sezonun ilk derbisi, futbol kalitesi ve temposuyla olmasa da hikayesi ve dramatikliği ile hafızalardan kolay kolay silinmeyecek bir 90 dakikaya sahne oldu. Lig lideri Galatasaray’a karşı maçın büyük bölümünü bir oyuncu fazlasıyla, skor avantajını da elinde tutarak tamamlayan Beşiktaş, amatör seviyeleri anımsatan bir bireysel hata sonucu kalesinde golü gördü ve 2 puanı bırakarak evine dönmek zorunda kaldı. Sezonun ilk periyotunda Göztepe ve Alanyaspor’a karşı mağlubiyetler aldığı için halihazırda rakibinin gerisine düşen ve zirveye yaklaşabilmek adına ekstra galibiyetlere ihtiyaç duyan Beşiktaş’ın bu sonuçla Galatasaray’la arasındaki puan farkı da, maç eksiğiyle birlikte 9’da kaldı.
Galatasaray’ın Beşiktaş karşısındaki performansı Liverpool maçından bağımsız düşünülemez. Hafta arasında Premier Lig’in son şampiyonuna karşı fiziksel ve mental anlamda çok yoğun ve yorucu bir 90 dakika oynayan Galatasaray’ın aynı kadroyla maça başlaması Beşiktaş adına fizikselliği hissettirme şansını arttıran, -bana kalırsa- hatalı bir Okan Buruk tercihiydi. Topu domine etme konusunda sorun yaşamayan Torreira-Lemina-İlkay merkezine karşın Beşiktaş’ın oyuncu tercihlerinde herhangi bir özel dokunuş yoktu ve alışılagelmiş 11’i ile sahaya çıkan Beşiktaş, birçok hedef maçta olduğu gibi Rafa Silva’nın merkezden attığı delici koşularla rakibine tehdit üretmek amacındaydı. Tam da bu oyun planı çerçevesinde, geçtiğimiz sezon Dolmabahçe’deki maçta olduğu gibi Rafa’nın maça ileri uçta başlama ihtimali de göze çok batmıyordu. Omzunda ağrılar hisseden Tammy Abraham yerine topsuz oyunda düşük enerjili kalan ve savunmaya belli açılardan yük getiren Rafa Silva’nın ileri uca geçmesi, Beşiktaş’ın merkeze bir orta saha daha atma ihtimalini doğuruyordu; bu da Galatasaray’ın merkezini 1v1 savunma olanağını arttırıyor ve daha sert, delinmesi daha zor bir Beşiktaş merkezi hayal ettiriyordu. Beşiktaş özellikle orta saha hattını birinci bölgesine yakın tuttuğu ve alanları daralttığı için İlkay’ın bağlantılarını sınırlasa da topa sahip olmak istediği her sekansta, özellikle 11’e 10 oynanan bölümde orta sahasındaki +1’i epey aradı. Demir Ege’nin sakatlığı, tolere edilebilir gibi gözükse de aslında çok ciddi bir eksikti. Beşiktaş’ın Tammy’yi -oyuncu talebiyle de olsa- riske etmesi de Toure-Abraham hattına bol bol uzun top oynayacağının ipuçlarını veriyordu.
Maç öncesinde Beşiktaş’ın dikkat etmesi gereken birden fazla husus vardı; Yunus Akgün’ün iç koridordaki gezgin rolünü Jurasek’le takip etmek ve Yunus’un kreatifliğini sekteye uğratmak, Bilal Toure’yi -tıpkı Kocaelispor maçında olduğu gibi- savunmayı 5’leyen oyuncu olarak görevlendirmek, savunma ve orta saha zincirini birbirine yaklaştırıp hatları kaleye yakın tutmak ve bu sayede alanları yok etmek, Galatasaray’ın ön alan baskısı formülü devreye sokmasını engellemek için kısa bağlantılarla oyun kurmaya çalışmamak ve genel olarak reaktif bir oyun planına sadık kalmak. Aslında Crystal Palace ve Galatasaray’ın Liverpool’a karşı gösterdiği oyun formatını Beşiktaş’ın da Galatasaray’a karşı kurgulaması gerekirdi. Öyle de oldu. İlk yarıda Beşiktaş %32 ile topa sahip olup geçiş hücumlarıyla skoru buldu, rakibinden daha fazla gol beklentisi üretti, rakibinden bir oyuncu eksiltti ve rakibine isabetli şut çektirmedi. Sergen Yalçın’ın başarılı bir savunma planı ortaya koyduğunu Galatasaray’ın şut başına gol beklentisi oranının düşüklüğü detayından da yakalayabiliriz. Özellikle İlkay’a boş alan bırakılmaması ve Jurasek’in Yunus’u sahanın merkezine kadar takip etmesi Galatasaray’ın hazırlayıcı oyuncularının efektifliğini düşürürken ev sahibinin oldukça fazla kez Victor Osimhen’e uzun top denediğini ve Barış Alper’in 1v1 oyununa kaldığını, Beşiktaş’ın ise çıkışları genellikle Vaclav Cerny ayağından gelen hat kırıcı paslarla denediğini ve sonuç aldığını gördük.
Genellikle ev sahibinin 3 puan aldığı Galatasaray-Beşiktaş fikstüründe Galatasaray deplasmanından çıkan 1 puan, Beşiktaş tarafından birçok kişiye kabul edilebilir bir sonuç gibi gelebilir ancak maçların hikayesi yalnızca kağıt üzerinden okunamaz. Yorgun Galatasaray’ın önce Singo’dan, ardından da Davinson’dan mahrum şekilde maça devam etmesi Beşiktaş adına hayal edilemeyecek kadar iyi senaryoydu. Galatasaray’ın geçiş savunabilen iki oyuncusunun eksilmesiyle Beşiktaş’ın çok daha tehditkar bir oyun şablonuna geçmesi ve Bilal-Rafa ikilisinden çok daha fazla savunma arkası koşusu alabilmesi gerekirdi. Beşiktaş maçın hiçbir anında topu talep etmediği ve baskıyı Galatasaray birinci bölgesine taşımadığı için 11’e 10’luk avantajını hissettirmese de mevcut oyun kurma ve savunma şablonu Galatasaray’ı toplu oyunda çaresiz bıraktı. Ne var ki Beşiktaş iyi götürdüğü oyundan ilk koptuğu anda kalesinde golü gördü. Sahadaki 9 Galatasaray oyuncusunun 5’i Beşiktaş yarı sahasında baskı aksiyonundayken Mert Günok’un zaten topla ilişkisi problemli Ndidi’ye sırtında Torreira varken pas vermesi Beşiktaş’ın maç genelinde izlediği istikrarlı oyun planına yakışmayan bir aksiyondu. Üstelik Sergen Yalçın’ın Alanyaspor, Kocaelispor, Kayserispor gibi nispeten zayıf rakiplere karşı bile sırtı dönük top aldırmadığı Ndidi’nin Galatasaray deplasmanında bunu denemesi anlık kararların da hasarlı olduğunu söylüyor.
Maç 1-1 olduktan sonra topu daha fazla talep eden Beşiktaş’ın sette yine hatlar arasında oyuncu bulmakta ve topu hızlı dolaştırma konusunda problemler yaşadığını gördük. Özellikle set hücumunda genişliğin beklerden ziyade kanat oyuncularıyla verilmesi ve Beşiktaş’ın stoperlerinden ziyade orta saha oyuncularıyla top dolaştırması Galatasaray savunma hattı arasındaki opsiyon sayılarını da düşürdü. Beşiktaş’ın bu anlarda yalnızca topu yavaş dolaştırması değil, aynı zamanda risk oranı düşük paslarda dahi hata oranının yüksek olması da dikkatlerden kaçmayan, can sıkıcı bir durumdu. Beşiktaş kadrosunun topu talep ettiği anda alabilen ve setteyken rakibine daha fazla gol yeme riski doğuran bir takım olabilmesi için kadroda radikal değişiklikler yapması gerekiyor.
Özetlemek gerekirse Beşiktaş adına maçın şartları düşünüldüğünde mağlubiyet gibi bir beraberlik oldu. Beşiktaş, bu sezon bir hedef maçı daha galibiyet ve iyi oyunla tamamlayamazken Emirhan Topçu-Tiago Djalo ikilisi haricinde olumlu anlamda öne çıkartılabilecek başka da bir şey yoktu. Beşiktaş’ta kaleci krizi günden güne daha belirgin hale geliyor ve Mert Günok neredeyse her maçta farklı bir hata ile Beşiktaş’ın gol yemesine yol açıyor; Göztepe deplasmanında yavaş reaksiyon, Kocaelispor maçında hamle yaptığı topu çelememe, Galatasaray maçında hatalı pas tercihi derken Beşiktaş sezona yeniden sonbahar mevsiminde güle güle demenin kıyılarında geziyor. Sergen Yalçın’ın bu takımı istediği hale büründürmek açısından en az 2-3 transfer sezonuna ihtiyacı var. Beşiktaş için kötü bir hafta.