Share This Article
Geçen maç yazısında “ne zaman klavyenin başına geçsem olay oluyor, maça dair çok şey yazamıyorum” diye yakınmıştım. Yaradan sesimi duymuş olmalı ki, Beşiktaş’ın hiçbir şey oynamadığı bir maç izletti bize ama skoru da aldığımız için krize girmedik. Beşiktaş gibi senelerdir savrulan bir kulübün bu tür maçlara da ihtiyacı var diyelim. Tabii şunu da unutmamalı: bir yarışma ortamında, yeterince müsabaka olursa, elbet herkes hak ettiğini alır. O sene olmaz, öbür sene olur, şans ortalamaya yakınsar. Böyle bir ikinci maç oynamayı bu takım kaldırmaz.

Ben susayım sayılar konuşsun, ama sayı da yok
Yani gerçekten bir şeyler yazayım oyuna dair diyorum ama yazamıyorum. Beşiktaş, kendi sahasından -bakın ortada doğru düzgün bir baskı bile yoktu- iki pas yapıp çıkamıyordu ilk yarıda, dümdüz verilen paslar bile yerini bulmuyordu. İlk 15 dakikada, Beşiktaş’ın kendi sahasından rakip yarı sahaya yolladığı bir pas vardı. Mübalağa etmiyorum, söz sanatı yapmıyorum: 5. dakikada Ersin’in uzun vurduğu top harici karşı tarafa geçen pas yapamadı takım. Diyeceksiniz ki “kendi sahamızdan rakip sahaya geçmemize gerek yok, oraya yerleşip pas yapmışızdır” ama o değil zira rakip sahada 0/3 pas girişimi vardı. Kornerden bulduğumuz gole kadar üçüncü bölgede topla bir kere dahi buluşamadık. Golden sonra rakip saldırınca oyun açıldı mı? Hayır, zira ikinci defa rakip ceza sahasında topla buluşmamız 62. dakikada Mustafa ile gerçekleşti. “Büyük takım oyunu” oynaması beklenen Beşiktaş, 62. dakikaya kadar rakip ceza sahasında sadece iki defa topla buluştu bu maçta. Geçiş oyunu bile kovalamadı bugün takım, önde ciddi bir prese dahi yeltenmedi: Bildiğin otobüs çektik lig 9.su Konyaspor’a karşı. Herhalde son 4 senedir izlediğim en kötü Beşiktaş buydu, gerçekten dibi görmüş olabiliriz, bundan daha kötü bir şey hayal edemiyorum. Topla oynama oranımız %28.8 idi maç sonunda. Rakip 22 şut çekti, 60 orta yaptı, ceza sahamızda 27 defa topla buluştu, taçlarda bile 32-11 üstünlük sağladı yahu. 90 dakika boyunca defans yaptığımız ve Tello’nun uzaktan golüyle 1-0 aldığımız Manchester United maçında bile daha fazla hücum aksiyonumuz olmuş olabilir.
Maça dair hatırlayacağım birkaç anekdot var sadece. Tamam, Ersin ahım şahım kurtarışlar yapmadı belki ama kaleye gelen ilk top gol olmadı, güvenli durdu, sahadaki dizilişe bakarsak nispeten isabetli vurdu, buna da şükür. Sağda Taylan ortalama bir oyun oynadı (2 top kapma ile takımın lideri), Emirhan yıldızlaştı, Devrim bir uzun soluklu ve başarılı dripling yaptı, Abraham sakar olsa da istekliydi ve fuleliliği/takipçiliği ikinci golü getirdi. Bitti bu kadar. Aklına başka bir şey gelen varsa yorumlara eklesin, zira ben ara ara uyukladım maçı izlerken ne yalan söyleyeyim.
Sergen Yalçın’ın açıklamaları
Maçtan sonra Sergen Yalçın, herkesin bildiği sırrı ifşa etti: Beşiktaş yine yeni yeniden bir futbol yapılanmasına gidiyor, bu takımdan cacık olmaz (Sergen Hoca diyemediği için ben onu tercüme edeyim), 2-3 transfer dönemi ile ancak toparlarız. Son 4 senedir bu giriştiğimiz kaçıncı yapılanma vaati bilmiyorum, artık heyecan da duymuyorum zaten. Bu sefer girdiğimiz yoldan 3-4 ayda sapmayalım, nereye kadar gidecekse gitsin, gittiği yeri beğenmezsek de kontrat süreleri, oyuncu yaşları vs. doğru ayarlanmış olsun ki kolaylıkla hafif rötuşlar yapabilelim, gene 2-3 transfer dönemine ihtiyaç duymayalım. Beşiktaş’ın 1 transfer dönemine ihtiyaç duyduğu futbolu izleyebiliriz umarım bir gün, yoksa bir önceki hocanın enkazını kaldırmak yerine üzerine daha da moloz ekleyen bir süreci kaldıramayız artık.
Amerikan politikasının klişesidir, her seçim döneminde mevcut başkana karşı aday şunu sorar seçmene: “4 sene önceki hayatınızı düşünün, bundan daha mı iyiydi daha mı kötüydü”. Biz 4 seneyi geçtim, 4 hafta önce bile daha iyi durumdaydık. Bu serbest düşüş bir gün sona erer umarım.