Share This Article
Takımı yaklaşık bir ay önce devralan Sergen Yalçın, bugüne kadarki görev süresi boyunca takımı kazansa da kaybetse de ‘sabır ve zaman’ vurgusu yapıyor ve gerçek performanslarını sahaya yansıtabilmeleri açısından Ekim ayındaki milli aradan sonrasını işaret ediyor. Süper Lig’in galibiyetle tanışamayan iki takımına karşı (Kayserispor ve Kocaelispor) gelen galibiyetler de Beşiktaş adına büyük anlam ifade eden galibiyetler olmasa da Beşiktaş’ın bir sonraki milli araya kadar kayıpsız ilerlemesi ve ligden sonbaharın başında kopmaması her şeyden daha önemli. Beşiktaş’ın iki devrede de topu büyük oranda Kocaelispor’a bırakarak -veya Kocaelispor’dan alamayarak- daha reaktif bir planla maçı kazanması ilk etapta oyun anlamında soru işaretleri doğursa da ligin bu döneminde ‘kazanan her zaman haklıdır’ düşüncesini ön plana çıkartmak çok daha mantıklı geliyor.
Aslında Kocaelispor maçı Beşiktaş için özel anlamlar ifade eden de bir maçtı. Hafta başında basına yansıyan haberlerde Sergen Yalçın’ın stoper tandemini oluşturma konusunda net karar vermediğini ve denemelerde bulunmaya devam edeceğini okuduk. Bu bağlamda Beşiktaş’ın Kocaelispor’a karşı hangi savunma kombinasyonuyla maça başlayacağı, bek oyuncuları haricinde büyük bir soru işaretiydi. Beşiktaş’ın ilk kez birlikte oynayan iki genç stoperi Tiago Djalo ve Emirhan Topçu’nun birlikte forma giymesi, oyun kurma kalitesi ve alan sürücülüğü anlamında daha iştahlandırıcı bir partnerliği doğursa da savunma sertliği ve caydırıcılık olarak Djalo-Uduokhai ikilisinin gerisinde kalıyordu.
Uduokhai’nin forma giydiği Beşiktaş’ın daha önce oyun kurma fazında 6 numarasını stoperlere yaklaştıran ve 2+1, 3+1 gibi şablonları deneyen rakiplere karşı Orkun’u rakip 6 numara ile eşleştirip Uduokhai’yi de rakip 10 numaraya çıkarttığını, yani orta saha zincirine eklediğini görmüştük. Bu karar bir nevi Djalo’nun da rakip santrforla birebir oynaması anlamına geliyordu. Bu maçta Beşiktaş Emirhan’ı orta saha baskısına eklemekten ziyade Kocaelispor’un hücum şekillendiricisi Petkovic ile eşleştirdi ve orta sahanın merkezinde Ndidi maçın büyük bölümünde tek kaldı. Kocaelispor ön hattı kırmayı başarıp ikinci bölgeye her geçtiğinde Ndidi’ye karşı 2’ye 1’lik bir üstünlük sağladı ve Ndidi’ye savunabilmesi için çok geniş bir alan kaldı. Beşiktaş rakibinin bu dezavantajını ortadan kaldırabilmek adına hücum hattını da orta sahasına yaklaştırıp daha kompakt kalmayı başarsa da hatların tamamını kendi kalesine daha fazla yaklaştırdı ve toptan feragat etti. İlk 10 dakikanın getirdiği fırtınanın ardından Beşiktaş’ın ilk yarıda rakipten topu tehlikeli bölgede kapamamasının ve geçiş hücumu oluşturamamasının temel nedeni de orta blokta savunma katılığına önem vermesiydi. Beşiktaş’ın Emirhan’ı bölgesinden uzaklaştırarak savunmasında nispeten alan vermek istememesinin sebeplerinden birinin de Tayfur ve Rivas’ın iç koridora atacağı uzun toplarda rakibinin verimini sınırlama isteği olduğunu tahmin ediyorum. Emirhan’ın savunmada alan bırakmadığı sekanslarda bu koşuların da bir anlamı kalmayacaktı.
Sergen Yalçın’ın maç sonu basın toplantısında dikkatimi çeken bir ifade vardı ve Yalçın, oynamak istedikleri oyunun bu olmadığının altını çiziyordu. Beşiktaş’ın maçın bazı anlarında %30’lara düşen topla oynama oranı, lig ortalaması %47 olan Kocaelispor’a karşı teknik direktör koltuğunda kim olursa olsun kabul edilemez bir durumdu ve Sergen Yalçın bunu farkındaydı. Bazı maç planları özelinde topu rakibe bırakmakta ve topla oynama oranlarında %45 bandına düşmekte, rakibe efektif bir ön alan baskısı yapabiliyorsanız bence bir sorun yok. Topu rakipten üçüncü bölgede kapıp hızlı ve direkt şekilde rakip kale önünde şutu tamamlamak en verimli hücum istatistiklerini oluşturan modeldir çünkü temelde rakip savunma henüz yerini almamıştır. Dün Kocaelispor örneğinde olduğu gibi birinci bölgede top dolaştıran bir rakibe karşı en büyük sorun Beşiktaş’ın rakip yarı sahada topu kapamaması ve maçı yeterli şut atarak tamamlayamamasıydı.
Peki Beşiktaş, Gedson-Orkun değişikliğinin ardından neden hala topa daha fazla hükmeden bir yapıyı ortaya çıkartamıyor ve sağlıklı şekilde oyun kuramıyor? Bunun birkaç farklı cevabı var.
Beşiktaş kadrosunda maçın kaderini doğrudan değiştiren -başta Rafa Silva olmak üzere- yıldız oyuncular olsa da bu yıldızların parlamalarına maçın genelinden ziyade yalnızca anlarda denk gelebiliyoruz ve Beşiktaş temelde hala hatlar arasında birbirinden kopuk gözüken, 3 forvet ile sahada yer alan ve top kaybı sayıları yüksek bir takım. Savunma hattında ortalama seviyede oyun kurabilen 4 savunmacı ve ön hatta 3 forvet karakterli oyuncu tercih eden bir takımın sağlıklı oyun kurabilmesi için geri kalan parçalarının top tekniği yüksek oyunculardan kurulu olması gerekir. Cerny ve Orkun kendi pozisyonları için topla ilişkileri ortalama üzeri oyuncular olsalar da Ndidi’nin de topla yapabildikleri sınırlı olduğu için oyun kurma şablonunda yeterli personel sayısına ulaşılamıyor. Beşiktaş’ın 10 numarasında skor katkısıyla birçok dezavantajı ortadan kaldırsa da oyun kurabilen ve pas yapma frekansı yüksek bir oyuncu olmadığı, daha ziyade forvet karakterli bir oyuncu olduğu için de şablon ister istemez 4-4-2 veya 4-4-1-1’e kayıyor. Orkun’un derin oyun kurucu olarak 6’ya yerleştiği her sekansta da Beşiktaş’ın hücumu sağ kanadından Cerny ile gelişiyor ve rakipler buna önlem alabiliyor. Burada Beşiktaş’ın oyuna hükmedememesinin nedenlerinden biri de Abraham’ın önde top tutma saniyelerinin düşmesi. Beşiktaş Toure’nin 9 numarada, Rafa’nın sol kanatta olduğu ve sahanın merkezine bir pas istasyonu daha eklediği bir senaryoda topla ilişkisi çok daha iyi olan bir takım haline gelebilir. Ancak şu an için durum bu.
Galatasaray maçı öncesi Beşiktaş’ın kayıp vermemesi olumlu olsa da bu oyun Galatasaray deplasmanı için yeterli olabilir mi emin değilim.