Share This Article
“Beşiktaş, Opta’nın bu alanda detaylı veriye sahip olduğu 2014/15’ten bu yana en düşük topa sahip olma yüzdesinde kaldığı galibiyetini Konyaspor’u 2-0 mağlup ederek aldı (%29).”
Spor Toto Süper Lig’de erteleme maçında Beşiktaş, Konyaspor’u 2-0 mağlup etmeyi başardı. Hafta sonu evinde Gençlerbirliği’ne karşı şok bir skor aldıktan sonra bu maça çıkan takım için sanırım en önemli durum bu maçı bir şekilde de olsa kazanmaktı. Bunu yaparken de bu sezon en az isabetli pas verdiği (161), orta yaptığı (6), şut çektiği (9) ve rakip ceza sahasında topla buluştuğu (11) Süper Lig maçını oynamak zorunda kaldı Beşiktaş. Kazanan her zaman haklıdır derler. Peki bu sefer haklı mıydı Beşiktaş? Ya da günün sonunda ne kadar haklı çıkacak?

“Bugün rakibin zaaflarından faydalanıp oyunu kazanmak üzerine bir plan belirledik. Nitekim bunda da başarılı olduk.”
Maç sonu Sergen Yalçın’ın açıklamalarından akılda kalan demeçlerden biri bu. Sergen Yalçın’ın cebinde böyle bir oyun olduğunu kariyerindeki geçmiş deneyimlerinden biliyoruz. Keza Beşiktaş’taki ilk döneminde Galatasaray deplasmanına çıkarken de bu tarz bir planla çıkmıştı hoca. Aynı şekilde daha birkaç hafta önceki Galatasaray deplasmanında da Davinson atılıp Galatasaray eksilene kadar da aslında bu planın yolunda gittiğini söyleyebiliriz.
Peki Konyaspor gibi oldukça sıradan bir takıma karşı da bu planla çıkmayı sürekli anlatılan “Beşiktaş oyunuyla” ne kadar kıyaslayabiliriz? Şimdi bu noktada karşımıza iki yol çıkıyor. Birinci yolda artık izleyiciler olarak böyle beylik cümleler kurmamıza gerek olmadığı ve her takımın o gün şartlarında her türlü planla oynayabileceğini kabul etmemiz gerektiği ama ikinci yol olarak diyorsanız ki olmaz kardeşim büyük takım böyle oynamaz. Konyaspor deplasmanını %30 topla oynamayla anlatacak herhangi bir övgü yok o zaman. Kazandığın akşam bile durum böyle.
Aslında bir maç özelinde ve özellikle Gençlerbirliği maçından yeni çıkmış bir takım özelinde gayet anlaşılabilir bir maçtı bu. Karşı tarafta Galatasaray’ın aynı anda Şampiyonlar Ligi maçı oynuyor olması bile takımın maça olan duygusunu değiştirmiş olabilir. Sorun şurada ki Sergen Yalçın geldiğinden beri şu an en büyük problem Beşiktaş’ın bir noktada -ki bu durum genellikle skorda avantajlı durumdayken oluyor- topu rakibine bırakması ve bunu değiştirmek için de sahada pek bir reaksiyon gösterememesi. Konyaspor maçı plandı diyelim tamam ama iç sahada çok daha zayıf rakiplere karşı oynanan Gençlerbirliği ve Kocaelispor maçlarında bölüm bölüm karşımıza çıkan bu durum gelecek için tabloyu iyimser hale getirmiyor.

Saha içinde başka problemler ne olabilir? Karşımıza çıkan ilk şey takımın genel hatlarıyla çok yavaş oynaması. Beşiktaş hemen hemen Romain Saiss’i kaybettiğinden beri geride oyun kurarken çok zorlanıyor. Kötü sezonlarla birlikte kadronun sürekli değişim halinde olması da oyun anlamında takıma hiçbir noktada istikrar getirememiş durumda ve bu da haliyle en çok oyuna yansıyor. Topu geriden çıkartırken de, topla ikinci bölgede oynarken de takım hem topu çok yavaş tempoda taşıyor hem de topsuz aksiyonlarda da oldukça yavaş. Topla %65-70 oynamayı hedefleyen bir iç saha takımında bu durum o kadar da problem olmazdı aslında ama Beşiktaş aynı şekilde topa o yüzdelerde de sahip olmuyor. Ki o durumda bile senin bir Abdullah Avcı takımı olman öngörülebilirdi çünkü topa bu hareketsizlikle sahip olmak da ideal bir çözüm değil.
Orta vadede bizi neler bekliyor? Belli ki Sergen Yalçın takımın şu an kendi istediği oyunu oynayamayacak durumda olduğunu tespit etmiş durumda. Bunun çözümü olarak da bu koltukta kalmaya yetecek skorları almayı bir şekilde başaralım da oyuna sonra bakarız demiş. Beşiktaş’ın son birkaç hocasının “oyun” ile eleştirildiği noktalarda elbette Sergen Yalçın da bu eleştirilerden nasibini alacaktır bir yerde.

Konuşulması gereken en önemli durum sanırım Orkun Kökçü’nün saha içindeki kullanılış şekli. Sergen Yalçın geldiğinden beri bu durum azalmadı ki bu aynı zamanda Beşiktaş kadro profilinin sorunlarından biri. Topla geriden çıkamamak; aynı zamanda Orkun’u verimli kullanamamak demek. Orkun’u 10 metre geri atmak bile oyuncunun sahaya baktığı bütün geometriyi değiştirmek olduğu için oyuncuyu da elbette etkiler. Benfica’da oynadığı dönemde Orkun’un geçmiş teknik direktörleriyle sırf buna benzer sebeplerden ötürü tartışmalar yaşadığını biliyoruz. Beşiktaş’ta böyle bir kriz yaşanır mı yoksa Orkun burada “kol kırılır yen içinde kalır” mı der bilmiyoruz. Bu sorunun cevabı da Beşiktaş açısından sezonun devamı için önemli olacak. Bu saha içi kullanımla ilgili örneğimize Rafa Silva’yı da eklemek çok yanlış olmayacaktır.
Beşiktaş’ın önümüzdeki iki maçı Kasımpaşa ve Fenerbahçe maçları olacak. Son birkaç sezon hatıralarımda puan farkını azaltmaya çalışırken sürekli Kasımpaşa’ya takılan bir Beşiktaş var. Yine çok zor bir maç olacaktır ki Beşiktaş’ın mevcut durumunda herhangi bir maçın çok kolay olacağını düşünmüyorum. Fenerbahçe maçı ise ayrı muamma; orada ayrı zamanda bir Tedesco meselesi de var Fenerbahçe özelinde. Bu iki maçta bir noktada Galatasaray maçında ya da diğer maçlarda olduğu gibi topu bırakan / alamayan bir takım görmemiz de normal olur.
Beşiktaş, Konya’da bir şekilde suyun üstünde kalmayı başardı ama ilk puan kaybında tartışmalar bütün hızıyla geri dönecek ve bu sefer Sergen Yalçın camiadan beklediği süreyi alabilecek mi onu o zaman göreceğiz. Gelecek yazılarda görüşmek üzere.