Share This Article
Sergen Yalçın’ın bir önceki Beşiktaş döneminde, şampiyonluk sezonundan hatırladığımız bir saha içi düzen vardı: Savunma hattı orta saha çizgisine kadar basar, bekler hücuma katılır, orta saha üçlüsü defansif açıdan güvenilir bir ikiliden ve daha yaratıcı üçüncü bir orta saha oyuncusundan oluşur, kanatlardan biri daha hazırlayıcı, diğeri daha bitirici tipte olur, merkez forvet de hem ceza sahası içinde etkili hem de takımın geri kalanına alan hazırlayıcı tipte bir santrfor olur.
Beşiktaş’ın dün akşamki ilk 11’inde de bu düzeni anımsatan detaylar vardı: İki bek de ofansif karakterdeydi. Kanatlardan biri ters ayaklı, içe kat eden, teknik kalitesi yüksek, hazırlayıcı profildeydi; tıpkı Rachid Ghezzal gibi (Vaclav Cerny). Diğeri de ceza sahasını çoklayan, santrfordan devşirme bir kanat forvetti; tıpkı Cyle Larin gibi (El Bilal Touré). Fakat bundan sonrası, Yalçın’ın kendi düzenine uygunluğu açısından fazlasıyla şüpheliydi.
Öncelikle savunma merkezi önde baskıya pek uygun görünmüyordu. Yeni transfer Tiago Djalo, Lille döneminde hem ayak kalitesiyle hem de atletik becerileriyle, Sergen Yalçın’ın stoperlerinden istediği şeyleri yerine getirebilecek potansiyele sahip bir oyuncu. Ama yaşadığı ağır sakatlık sonrası Juventus ve Porto’da istikrardan uzak geçirdiği iki sezon, yeniden o seviyeye dönüp dönemeyeceği konusunda kuşku yaratıyor. Alanyaspor maçında olduğu gibi dün akşam da Djalo’nun ekürisi olan Felix Uduokhai ise bir yıllık Beşiktaş kariyeri boyunca başta temaslı oyun olmak üzere, genel savunmacılık becerileri konusunda ikna edici bir performans ortaya koyamamıştı.
Öte yandan orta saha da hayli sorunlu duruyordu. Öyle ki, Yalçın’ın Beşiktaş’taki ilk dönemine damgasını vuran Josef de Souza – Atiba Hutchinson ikilisinin bir muadili, mevcut Beşiktaş kadrosunda bulunmuyor. Wilfried Ndidi, agresifliği ve top kazanma becerisiyle Josef’in yerini tutabilecek özelliklere sahip bir oyuncu, ama dün akşam sakatlığı nedeniyle maç kadrosunda yoktu. Olsa bile, yanında Atiba gibi güvenilir bir alan tutucu ekürisi yok. Orkun Kökçü, Yalçın’ın 4-1-4-1’deki ideal orta saha kurgusunun en ilerideki oyuncusu olabilecekken, Rafa Silva’nın varlığı bu anlamda işleri karmaşıklaştırıyor. Merkezde Rafa ve Orkun’a aynı anda sahip olmak, Beşiktaş’ın merkezdeki agresifliğini düşürürken, arkada bu ikiliyi taşıyabilecek bir tutucuyu zorunlu kılıyor. Dün akşam siyah-beyazlılar o tutucuya bile sahip değildi. Ndidi’nin yerini, takımda uzun süredir oyuna sonradan bile girmeyen Salih Uçan almıştı.
Hâliyle maç öncesinde Beşiktaş adına iki kritik mesele vardı: Birincisi; savunmanın öne çıkıp çıkamayacağı. Bu hem takımın önde baskı yapabilmesinin hem de orta sahanın yumuşaklığını telafi edebilmenin ana koşuluydu. İkincisi de Salih-Orkun-Rafa merkezinin topsuz oyunda ne kadar temaslı oynayabileceği. Bu da rakip yarı sahada yapılan top kayıplarından sonra Başakşehir’in geçiş hücumlarına karşılık verebilmenin ana koşuluydu.
İlk soruya beklenenden çok daha iyi bir karşılık verdi siyah-beyazlılar. Özellikle Uduokhai, hemen her karşılamada başta Olivier Kemen olmak üzere Başakşehir orta saha oyuncularının tepesindeydi. Djalo da ekürisi öne çıktığında arkayı iyi süpürdü. İki merkez savunmacının son Alanyaspor maçının aksine bu daha uyumlu görüntüsü, Beşiktaş’ın kâğıt üzerindeki yumuşak orta alanını da rahatlattı. Böylece siyah-beyazlılarda çok uzun süredir gördüğümüz, savunma ve orta alan arasındaki derin boşluklar, dün akşam gözle görülür biçimde daraldı. Bu sayede Başakşehir’e karşı önde tam 17 top kazanıldı. Bu, Beşiktaş için son iki sezondur bir maçta ulaşılan en yüksek sayıydı.
Özellikle ilk yarıda top rakip ceza sahasına fazlasıyla getirilse de, o bölgede hem oyuncuların birbirleriyle uyumlarının yeterli düzeyde olmaması hem de Tammy Abraham’ın son pozisyonlardaki kararsız ve uyuşuk hâli skorun gelmesini engelledi.
Ayrıca rakip yarı alanda yapılan top kayıplarının ya da tamamlanamayan hücumların ardından orta sahada net bir tutucunun olmamasının getirdiği dezavantajı yaşadı Beşiktaş. Bu yüzden, yorgunluğun da etkisiyle, 60’tan sonra Sergen Yalçın takımı geri çekmek zorunda kaldı. Gol de, bir duran toptan da olsa, bu bölümde geldi.
Neyse ki Shomurodov’un golüne çok çabuk bir tepki verildi. Bu tepkide de Sergen Yalçın’ın oyuna müdahalesinin olumlu etkisinden bahsedilebilir. 55’te Salih’in yerini Demir Ege Tıknaz’ın alması, Beşiktaş’ı merkezde hem toplu hem de topsuz oyunda daha güvenilir kıldı. Ardından 73’te, oyunda bariz bir şekilde kendine bir rol bulamadığı görülen, etkisiz Rafa’nın yerini Cengiz Ünder aldı. Cengiz sağ kanatta Cerny’nin yerine geçerken, Cerny de Rafa’nın yerine merkeze geçti. Bu değişiklikten bir dakika sonra Cerny-Touré ortaklığıyla beraberlik golü gelirken, galibiyet golü de uzatmalarda Demir Ege’nin kusursuz pasına arka direkte çok iyi hareketlenen Cengiz’in kafa vuruşuyla geldi.
Siyah-beyazlılar, evindeki bir önceki maçı olan Eyüpspor karşılaşmasında da baskılı bir iç saha oyunu oynamış, fakat o maçı da bir son dakika golüyle kazanabilmişti. Dün akşam da aynı skor ve senaryoyla galibiyete uzandı. Bu kadar çok yeni oyuncunun geldiği ve neredeyse bir futbol takımını oluşturacak sayıda oyuncunun kulüpten ayrıldığı, henüz ağustos ayı içinde teknik direktörün de değiştiği bir ortamda, yani belirli bir oyunun oturması için zamana ihtiyaç olan bir dönemde kazanmak, Beşiktaş için her şeyden daha önemli.
Son dört sezondur şampiyonluk yarışının dışında kalan siyah-beyazlılar, yeniden Sergen Yalçın’a dönerek, bu sezon ne yapıp edip öncelikle yarışın içinde kalmak istediğini belli etti. Bunun için de bu geçiş dönemi olabildiğince az kayıpla geçirilmek zorunda. Yalçın’ın hem kulübün hem ligin kodlarını iyi bilmesi, hem de sahip olduğu genel pragmatist yapısı, onu bu süreçte Beşiktaş’ın açık ara en güvenilir ismi yapıyor.
Sonrası mı? Onu sonra düşünürüz…