Share This Article
Beşiktaş’ın futbolun gerçeklerine tam uyum içinde, sahada kendisinin tam zıddı olarak atletik bir takım görüntüsü veren Shakhtar Donetsk’e elenmesi kulübü bir krize sürükleyeyazsa da -ki son 4 seneden öğrendiğimiz üzere rüzgar hâlâ dinmemiş olabilir- aslında şu aşamada Konferans Ligi’ne katılmak mevcut şartlarımıza çok daha uygun bir rota. Bugün anket yapılsa Beşiktaş’ın birinci ihtiyacına transfer denir, belki haksız da olunmaz fakat Beşiktaş’ın daha büyük bir ihtiyacı maç, dolayısıyla özgüven, ve dolayısıyla hedef kazanmak aslında. Tabii daha hiçbir şey kesin değil, önümüzde İsviçre Ligi’ni 5. bitirmiş fakat bu sezona iyi başlayamamış bir FC Lausanne-Sport engeli var. Gene de Avrupa’da isminde “final” geçen bir tura kalmak, önündeki sıfat çeyrek dahi olsa Beşiktaş’a ve son yıllarda travmatize olmuş taraftarına çok iyi gelecektir, ve de eğri oturup doğru konuşmak gerekirse bu Avrupa Ligi için pek de erişilebilir bir konum değildi.

Öncelikle olumsuz yönünü kabul edelim: Konferans Ligi, finansal olarak Avrupa Ligi kadar mükafatlandırıcı bir turnuva değil. Lig aşamasında 3 galibiyet, bir beraberlik alıp 8.-24. sıra arasında bir yerde bulursak kendimizi, geçen seneki rakamlara göre 4.7 milyon Euroluk bir gelir elde ediyoruz ki bu Avrupa Ligi’nin ayakbastı parasının biraz üstünde bir meblağ bu. Tabii o parayı alabilmek için, adı üstünde, ayak basabilmek gerekiyor. Öte yandan kulüplerimizin gelir elde etme konusunda yaratıcılığın zirvesine çıktığı şu dönemlerde belki de bu en kritik öneme sahip kalem değil. Finansal olarak en güçlü kulübün faaliyet zararı 65 milyon Euro olmuşken ve hepsinin gemisi yüzmeye devam ederken 3’e 5’e takılmamak lâzım herhalde. O yüzden biz futbol kısmına biraz daha odaklanalım.
Yeni Statü ve İlerleme Şansı
UEFA’nın geçen sene paragözlükten ötürü maç sayısını arttırıp büyük takımların sürpriz şekilde erken elenmesini engellemek için yaptığı statü değişikliği, evrenin yasaları gereği ters tepip Şampiyonlar Ligi finaline PSG-Inter çıkarttı ve nispeten bir parite yarattı. Yeni statütün en önemli özelliği her takım her torbadan birileriyle eşleştiği için torbaların nispeten manasızlaşması. Tabii Beşiktaş’ımız geçen sene Avrupa Liginde, 4. ve 3. torbadan yola devam eden iki takımla da lig aşamasında eşleşmiş, Galatasaray’ın Elfsborg ve RFS çektiği torbadan Athletic Bilbao ve Twente’yi buldurmuştu, o yüzden hiç kimse bizim kura bahtımızı sorgulamasın ama 7 puanın çok büyük ihtimalle seni ilk 24’e koyduğu bir statüde, altımızdaki takımlardan 2 galibiyet, 1 beraberlik almamız gayet makul bir beklenti. Mevcut projeksiyonlara ve OPTA’nın güç endeksine göre en zorlu rotamız Fiorentina – Crystal Palace – FC Mainz yahut Strasbourg – Rijeka – Rakow Czestochowa – Brann şeklinde oluşuyor. Beşiktaş bu kurayı çekerse 7 puan hedefi çok zorlaşabilir evet, ama bu kadar da şanssız olmayalım bir zahmet. Beşiktaş, lig aşamasına katılması beklenen 36 takım arasında gene aynı güç endeksine göre 19. sırada, o yüzden ilk 24 gayet gerçekçi bir hedef bizim için. Yani Lausanne-Sport’u geçtiğimiz takdirde en az 8 maçlık bir Avrupa serüveni bizi bekliyor diyebiliriz.
Fikstür Yükü
Konferans Ligi’nin bir diğer olumlu yanı da bu aslında: 8 yerine 6 maç yapıyor olmak. Özellikle seyahat yükümüz ve de Süper Lig’in arkaik fikstür sistemi gereği halihazırda edindiğimiz “Avrupa sonrası deplasman” dezavantajı düşünülünce, ne kadar az maç, o kadar az yıpranma fırsatı demek. Tarihe geçecek düzeyde geniş bir kadromuz var fakat bu kadro aynı zamanda tarihe geçecek düzeyde dar zira takımın yarısı kendisine gidici gözüyle bakıyor, azımsanamayacak bir kısmı da futbolu kafada bitirmiş durumda. Böylesi bir Schrödinger’in kadrosuna sahipken az ama öz sayıda Avrupa maçı yapmak tercih edilir bir durum.

Takım Olmak ve Özgüven
30 küsur insanın dar anlamda 11+5 kişilik bir rotasyona dahil olmaya çalıştığı, ve de net bir hiyerarşinin olmadığı bir oyuncu kümesine sahip Beşiktaş şu anda. Bu kadar oyuncuya bir hüviyet edindirmeyi geçtim, doğru düzgün antrenman yaptırmak bile zor iş. Buradan bir hırs, bir azim üretmek için takımı sahiplenecek oyuncular (Orkun ve Tammy Abraham bu açıdan çok iyi transferler oldu gibi duruyor ama mevcut koşullarda üç ay sonra suratlarının asılmama garantisi yok), sonrasında da maçları angarya olarak değil hedefe giden yolda aşılası bir engel olarak görecek bir kenetlenme, erişilebilir bir hedefe aynı anda koşacak bir birliktelik gerekmekte. Her ne kadar sosyal medyadaki yaygın kanaat bu olmasa da, Beşiktaş soyunma odasının Ted Lasso’yu andıran bir teknik direktöre sahip olması dezavantaj değil, fakat kazanmayı unutmuş yahut önemsemeyen oyunculardan tekrardan bir kültür yaratmak da bir günlük iş değil. Beşiktaş taraftarı, 4 senedir yaşanan erozyonun nasıl bir külfeti olduğunu tam anlamıyla idrak edememiş durumda ve iki-üç transferle şampiyonluğa oynayacağı hayalini kurmakla meşgul. Bu -yönetim adını koymaya çekinse de- yeniden inşa döneminde, ligde işler kötü gitse bile Avrupa’da bir şeyler yapıyor olmak çok önemli olacak, onun için de Konferans Ligi ve biraz da şanslı bir kura ilaç gibi gelecek aslında.
Tabii bütün bu yazının bir vakit kaybı olmaması için Lausanne-Sport engelini aşmak lazım önce. Türkiye kulüplerinin Avrupa’da yaşadığı sürpriz yenilgileri düşününce hiçbir şey garanti değil elbet, fakat Beşiktaş’ın şu durumunda bile geçebileceği bir rakip Lausanne-Sport. O zamana kadar taşları biraz daha yerine oturtmak da yönetimin yapacağı oyuncu bazlı hamlelere, teknik heyetin takımdaki hiyerarşi ve rol dağımını netleştirmesine ve -2025’e has, garip bir şekilde- Beşiktaş taraftarının sosyal medyada farkındalık ve sabır göstermesine bağlı.