Share This Article
Meşhur “Sadrazam ve üç mektup” hikâyesini bilirsiniz. Hikâye özetle şöyledir: Sadrazam’ın birine, selefi üç mektup bırakmış. Eski Sadrazam, halefine işler kötüye gittiğinde bu mektupları sırayla açmasını tavsiye etmiş. İlk mektupta “Kendinden öncekileri suçla” yazıyormuş. İkincisinde “Yanındakileri suçla” yazılıymış. Sonuncusunda ise “Sen de üç mektup yazmaya başla”.
Bu hikâyedeki ilk mektubu kendinden önceki teknik direktörü suçlayarak açmıştı Sergen Hoca. Gençlerbirliği maçındaki mağlubiyet sonrası takımın fiziksel açıdan yetersizliğinden şikâyet ederek Ole Gunnar Solskjaer dönemine işaret etmişti.
Sergen Yalçın dün de maç önü açıklamasında Rafa Silva’nın performansını eleştirdi, puan kaybı sonrası da gol kaçıran oyuncularını suçladı ve Eduard Graf yönetimindeki scout ekibini hedef almaya devam etti.
Böylece yanındakileri suçlayarak ikinci mektubu da açmış oldu. Haklarını çabuk kullandı. Oysa göreve geleli daha iki ay bile olmadı.
Örneğin Giovanni van Bronckhorst ilk mektubunu Kasım sonuna doğru açmıştı. Dolmabahçe’de alınan 4-2’lik Göztepe mağlubiyeti sonrası yaptığı “46 puan geride bitirdiğiniz bir sezondan sonra şampiyonluktan bahsedebilir misiniz?” açıklamasıyla epey de tepki çekmişti. Zaten bu maçın ardından kaybedilen Maccabi Tel Aviv maçı sonrası da görevine son verildi.
Sergen Yalçın’ın yanındakileri, özellikle de oyuncularını suçlaması, kendi akıbeti açısından da olumlu bir işaret değil. Bunlar teknik direktörlerin takımla bağını zayıflatan, kötü skorlar geldikçe de tamamen koparan tutumlardır.
Bu durumda Sergen Yalçın “Ben olsaydım o golleri atardım” minvalindeki yüksek egolu sözlerinin faturasını kendi ödemek zorunda kalabilir. Camiadan en az 2-3 transfer dönemi daha sabredilmesini isteyen Yalçın’ın oraları görmesi de zorlaşır.
Taraftarlar sahada skor ya da takımda bir ışık görmediği sürece ne bu sabrı gösterir ne de Yalçın’ın suçladığı isimleri hedef tahtasına koyar. Tek sorumlu teknik direktör Sergen Yalçın olur.